Mitoloji Hikayeleri: Afrodit ve Pygmalion


Kıbrıslı heykeltraş Pygmalion’un ve Afrodit’in hikayesi bir aşk hikayesi; fakat bu seferki biraz farklı. Bu, ruh eşini fil dişinden kendi elleriyle şekillendiren yetenekli Pygmalion’un hikayesi.

Mitoloji Hikayeleri: Afrodit ve Pygmalion

 Yunan mitolojisi efsaneleri arasında, Afrodit ile ilgili olanlar neredeyse her zaman aşk, güzellik ve tutku hakkında olmuştur. Kıbrıslı heykeltraş Pygmalion’un hikayesi de buna uygun olarak bir aşk hikayesi; fakat bu seferki biraz farklı. Bu, ruh eşini fildişinden kendi elleriyle şekillendiren yetenekli Pygmalion’un hikayesi.

 Yunan mitolojisi anlatılarına göre Afrodit, Akdeniz sularında, deniz köpüklerinden doğmuştur. Güzel tanrıçanın karaya ilk olarak Kıbrıs’ta ayak bastığı söylenir. Bu sebeple Kıbrıs’ın tanrıçası olarak görülürdü ve burada kendisine büyük saygı duyulurdu.

 Aşk ve güzellik tanrıçasına gönülden bağlı olanlardan biri de heykeltraş Pygmalion idi. Her mitoloji efsanesinde olduğu gibi Pygmalion mitinin de değişik versiyonları bulunmaktadır. Bazı mitlerde Pygmalion’un aynı zamanda bir kral olduğundan bahsedilir.

 Afrodit’e büyük hayranlık besleyen heykeltraş, etrafındaki kadınların kaba ve inançsız, aynı zamanda da yeteri kadar alımlı olmadıklarını düşünüyordu. Pygmalion için ideal kadın Afrodit gibi olmalıydı: Zarif, kibar ve güzel. Bir gün mutlaka aradığı eşi bulacağına olan inancını yitiren heykeltraş, fildişinden bir Afrodit heykeli yaparak zamanını geçirmeye karar verir.

 Fildişi heykel bittiğinde, heykeltraş gözlerine inanamadı. Kendi yaptığı heykelin güzelliğinden ve zarifliğinden öylesine büyülenmişti ki ona bakmadan duramıyordu. Bu şekilde günler geçti, fakat Pygmalion’un yüreğindeki ateş sönmedi. Aksine, Afrodit heykeline karşı gittikçe daha fazla bağlanmıştı ve onun yanından bir an olsun ayrılmıyordu. 

 Zaman geçtikçe heykeli gerçek bir kadın olarak görmeye ve heykeli iyi huylu bir kadının kişilik özellikleriyle tasavvur etmeye başlar. Bu da onu kaçınılmaz olana götürür, heykele aşık olur. Pygmalion evlenmek istediği ideal kadını bulmuş, hatta kendi elleriyle taştan yontmuştu. Artık tek bir isteği vardı, Afrodit gibi zarif ve güzel olan bu heykelle evlenmek. 

 Çaresiz Pygmalion, dileğinin asla gerçekleşmeyeceğinin, bir heykelle evlenmesinin olanaksız olduğunun farkındaydı. Bir süre sonra Kıbrıs’ta Afrodit adına bir festival düzenlenir. Pygmalion, son bir umutla festival zamanı Afrodit’in tapınağına gider, güzel tanrıçaya çeşitli adaklar sunar. Tanrıçadan, yaptığı heykel kadar güzel ve iyi bir kişiliğe sahip bir kadınla tanışarak evlenmeyi diler. Dileğinden utanan Pyglamion, hızlıca evine gitmeye karar verir. Heykeltraşın haberi yoktu fakat, Olimpos’taki tahtından onu izleyen Afrodit, dileğini kabul etmişti bile.

 Pyglamion eve varınca, içinden fildişi heykeli öpmek gelir. Bu isteğin varlığına çok şaşıran ve kendinden utanan heykeltraş, karşı koymaya çalışsa da sonunda yenilir ve heykeli öper. Heykelin dudakları tahmin ettiğinin aksine sıcaktır. Geriye çekilip baktığında, fildişi heykelini karşısında kanlı canlı bir kadın olarak bulur. Kadın dile gelir ve Pyglamion’a olan aşkını ilan eder. En sonunda Pyglamion dileğine kavuşmuştur.

 Kadına dönüşen güzel heykele ne isim verildiği bilinmese de, sonraki yıllarda çeşitli şairler bu kadından Galatea diye bahsetmişlerdir.

Yorum Yap